miércoles, 2 de septiembre de 2015

alkol güzel be kardeşim!

beni bilen bilir alkole karşı ilgi, sevgi ve zaafım vardır. kalacak yerleri simon ayarlamıştı ve planı yaparken benim tek bir derdim vardı mendoza'da 1 gece geçirmek. zira kendisi şarap şehri olarak biliniyor. 


çok yakın ama çok uzak!!!
mendoza'ya yine uzun bir gece yolculuğu sonucu vardık, günün ilk yarısı dinlendikten sonra bir "bodega" mahzen turuna katıldık ve birkaç şaraphane gezdik. 


arkamda üzüm bağları

şaraphane veya birahane gezenler bilir, tattırırlar genelde satın alasınız diye. tattırmasalardı da alacaktık ya olsun, güzel ve keyifli anlar yaşamış olduk iyi şarabı nasıl anlarızı öğrenirken. her akşam yemeğinde garsona anlıyormuş gibi yapan simon bu sefer gerçekten bir iki numara öğrendiğine çok sevindi mesela. benim zerre umurumda değil, şarap olsun, ne bulursam içerim:)

marketlerde denk gelirseniz "domiciano" alınız.
çok lezzetli, biz 3 şişe aldık
 
şarapsız yemeğin adı kahvaltıdır!
ertesi günse şehri gezip miskinlik yapalım dedik. bakmayın gün üstüne gün, yürü, gez, otobüsle yolculuğa çık, bavul kapa, bavul aç insan yoruluyor gittikçe. ikinci gün miskin miskin mendoza sokaklarında gezdik. yolunuzu bs. as'e kadar düşürdüyseniz bence mendoza'ya da gelmelisiniz. şehir çok sevimli, rahat, telaşsız, insanlar mutlu, güzel bir atmosfer. 

gezerken karşımıza bunlar çıktı... 


meydan

fotolardan da gördüğünüz gibi hava güneşli ve sıcak. zaten mendoza eskiden çölmüş. insan eliyle ekip biçip andlardan şehre su kanalları kazıyarak tarla ya da şarap bağına dönüştürmüşler. böyle kışa can kurban valla. 

gündüz bir başka güzel, gece bir başka güzeldi mendoza. 


"ciudad de mendoza" yazıyor arkada

sokak lambaları yaaaa...
en son ağız tadıyla et-şarap yaptığımız yer burası oldu. son olduğunu bilseydim çatlamama rağmen ikinci tabağı da yerdim. gerçi böyle bir ihtiyacım yok zira montevideo'ya geri dönüyorum ama olsun. simon geçenlerde japonya'ya gitmiş. orada suşi yedikten sonra bir daha londra'da ağzına sürmemiş. benim için et de suşi gibi bitmiştir dedi. yazık. gezmese mi acaba? 

35inde iki backpacker:)
ertesi gün yine yollardaydık tabi. dinlenmek yok, haram. uykunu otobüste ya da parkta alıyorsun sonra bir daha ne zaman yolunun buraya düşeceği belli olmaz deyip tatilden maksimum verim peşinde kendini yola vuruyorsun. ama  bu seferki bambaşka. sonunda montevideo'nun düz ve inek dolu otlaklarından, arjantinin şarap bağlarından daha farklı bir manzarayla karşılaştık: and dağları!!!

arkamdaki karlı dağlara bakın hele
arjantin - şili sınırı
uruguay - arjantin sınırı ne kadar modern, hızlı ve efektifse, arjantin - şili sınırı o kadar geri, saçma ve zaman kaybının allahı bir sınır. becerememiş şilililer. ilk izlenimimiz bu oldu. simon, kendimi şu an gerçekten 3. dünya ülkesine giriyor gibi hissediyorum dedi. çok da haksız sayılmazdı hani sınırdaki saçma uygulamayı görseniz. neyse ki santiago biraz daha ilk izlenimlerimizi toparlamamıza yardımcı oldu. 

ama artık şili maceraları bir sonraki yazıya. bugün tam 2 günlük bir yolculuk yaparak şili'den montevideo'ya döndüm. otobüsle kıtayı bir uçtan bir uca geçtim; pasifik'ten, atlantik'e geldim beee!!! santiago'dan çıkışım pzt 7.45, montevideo'ya varışım salı 16.30. ben tam saati hesap edemedim ama siz becerirsiniz diye düşünüyorum. siz hesaplayadurun, ben biraz uyuyayım.