jueves, 23 de julio de 2015

damdaki rivka

hani böyle eve yaklaştıkça adımlarınız sıklaşır ya tuvalete yetişmeniz gerekir -ya da bir tek ben öyle yapıyorumdur, bilemedim şimdi- bugün de eve yaklaştıkça adımlarımı hızlandırdım ama tamamen başka bir nedenle. 

yine güneşli bir gün yaşadığımız için -ki allah eksik etmesin- uyanır uyanmaz çamaşır yıkamaya karar verdim. ilk çamaşır yıkamak istediğimi rosana'ya söylediğimde, güneş veya rüzgar olana kadar bekle demişti zira burada çamaşırlar terasa asılıyor, içeride kuruması mümkün değil! eğer eviniz müstakilse ve bizimkisi gibi gösterişsiz kategorisindeyse, bildiğimiz anlamda dam yok. her an kaçak kat çıkabilir düzlükte bir dam yapısı var zira montevideo'ya hiç kar yağmıyor, haliyle dam tasarımı pratik hedefleri karşılamak üzere düşünülmüş. en azından, uruguaylı mimarların kafası ona çalışmış, o da bir şeydir. 


terasta asılı çamaşırlar 
güneş ve rüzgarı iki gün bekledikten sonra gerekli şartlar olgunlaşınca ilk çamaşırımı yıkayıp, terasa asmıştım. akşam rosana sorunca çamaşırlar diye, yukarıda kuruyorlar dedim ve kendisi bir panik terasa çıktı. meğersem gece kıyafet bırakmamak lazımmış zira gelip çalıyorlarmış! hayır, kim benim belki beşinci el kıyafetimi ne yapsın!

ama bence çalınmasından da büyük bir sorun var; is kokusu. size burada odun sobası yakıyorlar demiştim, değil mi? e, o koku, ilk çamaşır deneyimimle sabittir, tüm kıyafetime sinmişti. terim daha temiz kokuyor, yeminle. ay giyerken ne tiksinerek giymiştim belli değil ki ben öyle çok şeyden de tiksinmem hani. ilk çamaşır faslımı böyle  atlattım. 

ama artık tecrübeliyim, sabahtan güneşi gördüğüm gibi kurdum makineyi ve astım çamaşırları. ama işte sokağa çıkınca sobalar yanmadan, kıyafetlere is kokusu sinmeden kıyafetleri toplamak için koşa koşa dönmek lazım eve:) saçma ama benim içinde bulunduğum gerçeklik böyle. 

modern bir apartman dairesinde kalsaydım, hikayem bence tatsız tuzsuz olacaktı. bu ev resmen yemeğin (seyahatin) baharatı (olumlu deneyimleri). dolayısıyla keyfim yerinde, sızlanma yazıları değil bunlar, bilakis yaşadıklarım ve hepsi kabulümdür...      

dün çok üşüdüğümü söylediğimde sabah kendine çok iyi bak, hastalanma sakın mesajlarıyla uyandım. seviyorum sizi heee... yalan değil, özelden birebir mesajlar her zaman daha fazla hoşuma gitmiştir. tevekkeli ondan sosyal medyada yokum ya. ama merak etmeyin, burada kendime hayatımda hiç olmadığı kadar  iyi bakıyorum. 

hem soğuktan korksaydım ne isveç'te okur, ne şubatta kars'a gider, ne de ters mevsimde güney yarım küreye gelirdim. isveç bana soğukla nasıl başa çıkılması gerektiğini öğretti, içiniz rahat olsun. 

"cold never bothered me anyway" - let it go / frozen  movie. katılıyorum!


güneşli bir montevideo günü
hayatımda hiç yapmadığım kadar meyve, sebze, kuru yemiş, bitki çayı tüketiyorum. kendime daha iyi baktığım bir dönem daha hatırlamıyorum zira ne canım anacım ne de canım yengecim yanımda bana bakacak. insan yalnızken daha iyi davranıyor kendisine. tüm üşümeme rağmen sağlığım yerinde, no os preocupéis (merak etmeyiniz). 

yemek demişken, çok saçma bulmakla beraber burada çok kuvvetli bir pizza ve makarna kültürü var. pizzaları da bir şeye benzemiyor; kalın hamur + salça. makarna da bir kez yedim, ben evde daha güzelini yapıyorum. yemek burada çok avrupai, her şey var. ammaaaaa  buraya özel bir et var ki allah var yukarda bayağı güzel, tüm inekler ve koyunlar otlayarak kırsalda büyüyorlar. 


yaşasın özgür inekler!

et sanayisi zayıf burada dolayısıyla tadından yenmez bir et geliyor tabağınıza... 


arkamdaki ızgaraya dikkat!

tabi bir önceki resimde canlı kanlı görüp, sonra ızgarada görmek çok hoş değil ama ne yapalım:(  
      
bir de pastane kültürü, aslında daha ziyadesiyle tatlı kültürü çok yaygın. pastanede herhalde hayatımda ilk defa burada numara alıp sıraya girmişimdir (buradaki her şey için numara alıp sıra beklemeniz gerekiyor) ama değer. adım başı bizcohería (kek/kurabiyeci) ve pastelería (pastane) var. ama bizimkilerin aksine oturup yiyecek yer yok, alıp evinde yiyorsun. evim soğuk kardeşim, burada yemek istiyorum! uyuz...

genel hatlarıyla rutin hayatımı artık biliyorsunuz, sanırım nereleri gezdiğimi, neler gördüğümü ve yaptığımı anlatma vaktidir. yarın? kısmet:)

ps: blogger bana sabahattin adında tek bir takipçim olduğunu söylüyor. hayır bir tek sabahattin okuyorsa beni bileyim, darılmaca yok sabahattin, ama yazmayayım:)