viernes, 31 de julio de 2015

cemaat mekanizması #2 ve ötesi

"don rafael, ¿cómo le va a usted?" (bay rafael, nasılsınız?) cümlesinden, "hola rafa, ¿cómo andas? (rafa naber, nasıl gidiyor?) cümlesine geçmem için ertesi gün yetti bana. "ne ayaksın rafa" ispanyolca nasıl denir öğrendiğim gün rafael ile ilişkimiz başka bir seviyeye geçecek, inanıyorum.

birkaç zamandır aklımda bir soru vardı: montevideo, video tepesi demek, nerede bu video tepesi ve gidilip görülebilir mi? dediler ki çok tehlikeli bir semt sakın tek başına gitmeye kalkmayasın. ben bunu rafael'e anlatınca o da sağolsun kalktı götürdü beni. montevideo, hatta tüm uruguay, dağsız, tepesiz dümdüz bir ülke. ülkenin en yüksek tepesine yürüyerek yaklaşık 45 dakikada çıkılabiliyor, öyle diyeyim size. 

gittik tepeye, bir rüzgar bir fırtına... tüm şehre yukarıdan bakabileceğiniz bir yükselti. arkada uzaklarda görünen kahverengilik aslında deniz. çok rüzgarlı bir gündü, denizin rengi de haliyle havaya uyum sağladı.


sonrasındaysa çok soğuk bir gün olduğu için mam adında bir avm'ye gittik ama burada sadece yemekle ilgili ürünler ve restoranlar var. başka kılık kıyafet, teknoloji, o, şu, bu hiçbir şey yok. 



sonra eski şehir


ve parlamento binasını gezdik. 



yalan değil, rafael bana çok iyi bakıyor ve benimle çok ilgileniyor. geçen cumartesi de ailesiyle tanıştırmak için yemeğe davet etti beni; eşi, kızı, damadı, iki torunu hep beraber yemek yiyip çok şen şakrak vakit geçirdik. suzi'nin (karısı) bir kütüphanesi var ki benim başımı döndürmeye yetti. a ben bunu okudum, aaa bunu da okudum demeye kalmadı bir baktım oturmuşuz şömine başına elimizde şaraplar uzun uzun kitaplardan konuşuyoruz. oh, ruhum doydu. 

----------------
iyi insanlar buluyor beni. sadece türkiye'de değil, şimdiye kadar bulunduğum her yerde. şansımı seviyorum. beni bir şekilde tehlikelerden koruyan bir gücün olduğunu da düşünüyorum. tabi ben de kendimi kolluyorum, çok şuursuz dolaşmıyorum ama yine de. bu kadar güzel insanın karşıma çıkması ve hayatıma dahil olmasında bence yüce bir gücün de parmağı var. 

dedim ya buraya biraz hayatıma uzaktan bakabilmek için geldim. zannetmeyin ki her anımda etkinlikten etkinliğe koşuyorum. evet gezmeye geldim ama şimdiye kadar yaşadıklarımı, hayatıma kattıklarımı, hayatımdan çıkardıklarımı da değerlendirmeye geldim ve sizin kadar güzel insanlar biriktiği için hayatımda inanılmaz mutluyum. 


bugün, çoğu uruguaylıya göre kış bana göre yaz yağmurlu bir gündü. yemek bitmiş restorandan tam evlerimize dağılmak üzere ayrılıyorken canım sandra'dan aldığım çok güzel bir mesaj beni birdenbire mutlulukla doldurunca rafael'e beni rambla'ya bırak lütfen yürüyeceğim dedim. azıcık tartıştık, bir baba edasıyla bırakmak istemedi hastalanırım diye ama tahmin edin kim kazandı:)

bir iki hafta evveline kadar soğuktan donarken, daha burayı yeni yeni keşfediyor ve alışıyorken, bir kütüphaneden başka kütüphaneye gidiyor ve başa çıkılmaz soğuklar hayal kırıklıklarıma yenilerini ekliyorken sinirlerim çok bozuk bir iki gün geçirmiştim. o zamanlar daha bu blog yoktu. alışma safhalarıydı. yenik ve epey sinirim bozuk eve dönüp uyuyarak üstümden bu hisleri atmaya çalıştığımı hatırlıyorum. akşamına da montevideo'ya ve soğuğa inat rambla'ya yürüyüşe çıkmıştım. ve hazır kimse yok haykırmıştım: 


¡no me vencerás montevideo! 
(beni yenemeyeceksin montevideo!)  

bugünse, yağmur altında şemsiyemle yürürken birden ağzımdan şu cümle döküldü: 

te quiero montevideo (seni seviyorum montevideo) 

aklımda, okuldaki canım canım ama canım öğretmen arkadaşlarımın hazırladığı defter, beni gitmeden evvel görebilmek için 5 aylık bebeğiyle ta çek cumhuriyeti'nden gelen canım canım ama canım dostum, dostlar ve biricik aile fertleriyle ardı arkası kesilmeyen veda kahvaltıları ve akşam yemekleri, telefon görüşmeleri, canım canım ama canım yeğenim aksel, bugün doğan canım canım ama canım dostumun kızı pia, dün gelen kartpostal, son gece rakı-kavununu kapıp gelen deli, bu kıtada yeni tanıştıklarım, eski kıtada geride bıraktıklarım her şey, herkes... ağlıyor muyum, yağmur mu ıslatıyor yanaklarımı belli değil. ayaklarım sırılsıklam, yüzümde mutluluk arsızı bir tebessüm, montevideo sahilinde tek başıma dolaştım bu gece.

kelebek etkisi işte: bir ses, bir söz, bir nota, bir koku, bir renk, bir dokunuş... 

bugün  hayatıma böyle uzaktan bakıp gördüğüm resme bayıldığım içli bir gündü. 

seviyorum merkez/merkez dinlemede/seviyorum ulan, seviyorum merkez, anladın mı?/anlaşılmadı tamam/lan biriniz de anlayın be, seviyorum merkez!  behzat ç. 


çok seviyorum, hepinizi, tek tek ve ayrı ayrı.