bu akşam da şabat yemeğine davetliydim ve geçen haftakinden sonra biraz tedirgindim ne yalan söyleyeyim. bir de tuz biber olarak dün rafael bana birkaç ekstra bilgi verdi ama ben daveti çoktan kabul etmiş bulunmuştum; davet edenin karısı epey dindarmış ve görev süresi dolan rabi de uruguay'daki son şabat yemeğini dostlarının evinde (yani beni davet eden kadının evinde) yiyecekmiş. zaten bu iki bilgi tüm günümü kendime haram etmeye yetti.
annemle telefonda konuşurken, "anne, akşam yemeğe davetliydim ya, rabi de gelecekmiş yemeğe, ben ne yapacağım ya?" diye yakındığımda, "hayırdır, rabiyi sana mı yapacaklarmış?" diye sordu! pes, bir ana, kızına böyle der mi! beklentiler yüksek, başıma gelenler saçma, korkular tavan yapmış durumda.
ama gelin görün ki muhteşem bir akşam yemeği, 16 kişiden oluşan şahane internasyonel bir ortam: ukraynalı rabi, karısı ve dört çocuğuyla geldi. çocuklar büyüyünce model olabilirler, şimdiden o kadar güzeller. uruguaylı bir çift, israelli bir çift, ev sahibi çift, ev sahibinin iki oğlu, bir ben ve bir de...
daha kapıdan girer girmez kanımın kaynadığı ve aynı anda zaten olmayacağını anladığım ben yaş bir çocuk. uruguay'da tanıştığım ilk ben yaş ve "ne sempatik, ne güler yüzlü, ne tatlı lan bu çocuk!" dediğim adamın dört bir yanından tzitzit (dindar yahudilerin içine giydiği püsküllü yeleğin püskülleri) sarkıyor:(
e bende piercing, onda tzitzit zaten o iş yalan da... yemekte yan yana düştük. çok uzun zamandır aramızda bir şey geçme potansiyelinin sıfır olduğunu yüzde yüz bilmenin iç rahatlığıyla (ve biraz da hüznüyle) sohbet etmemiştim. bir de komik çıkmaz mı! e insan üzülüyor tabi. ben dine dönmeyeceğim, o dini bırakmayacak. kısmet.
yemeğe başladığımızda 11.15 pm, yemek sonrası duayı okuduğumuzdaysa 12.45 am idi. delirmiş bunlar! ben çok dindar ve çok sıkıcı bir yemek olacak derken, çok eğlenceli, bol şakalı ve fıkralı çok keyifli bir gecenin içinde buldum kendimi. ukraynalı rabi inanılmaz eğlenceliydi, çocuklarından eitan dünya tatlısıydı, benimkisinden (nereden hemen benimkisi olduysa) bahsetmiyorum bile... offff. insan üzülüyor biliyor musunuz? bendeki de ne kısmetse artık.
neyse, resmen burada yediğim önümde yemediğim arkamda yaşatılıyorum. cemaat bana çok iyi bakıyor. sürekli yemeklere davet ediliyorum, eve bırakılıyorum, cemaat olaylarına rafael bana davetiye veriyor, dışarıda ağırlandığımda yemekler/kahveler ısmarlanıyor vs. hem cemaatten de evvel rosana bana evinin kapılarını açmamış mıydı? evet, türkiye'deki hayatımın aynısını burada da kurmayı başardım! aferin bana kız:)
gökhan hoca al artık bodrum'da şu evi yaaaa!!!!
şabat olduğundan foto çekemiyoruz ona üzülüyorum. bu akşam sinagogda geçen sefer bana bubi tuzağı kuran adam haftaya yine gel dedi. gider miyim be! başkasına sözüm var deyip af diledim. hayatta da gitmem (siz, aklımdan geçen küfürle "hayatta da" kısmını değiştirebilirsiniz). ama yarın başka bir eve davetliyim. bakalım orada başıma neler gelecek.