martes, 11 de agosto de 2015

en son nerede kalmıştık?

neler neler birikti, neler neler oldu. çoğu size anlamsız ama benim hayatımı güzelleştiren ve bu seyahate çıktığıma şükrettiğim şeyler. 

en son ülke genelinde grev demiştik. bu uruguaylılar ne zaman grev yapacaklarını biliyorlar valla. 




berta bilir, tüm gece ayaktaydım. hayır, korktuğumdan falan değil, o kadar gürültülü ki hem şimşek, hem gökgürültüsü, sabah öğrendik dolu yağmış. normal bir hava hiç değildi o gece...

sabah bir uyandım ki akşamın etkisi devam ediyor, tam evde oturma çayını alıp kitap okuma havası. ama tekrarlıyorum, yaşasın iklim değişikliği! öğlen bir güneş açtı aklınız çıkar. atladım bisiklete başladım sokaklarda gezmeye. deniz çekiyor beni herhalde ya da burada her yol rambla'ya çıktığından mıdır nedir, bir baktım yine rambla'dayım. ana, tüm montevideo da burada! 

cuma daha hareketli geçti. janet diye biri daha var hayatımda, kim sormayın, uzun hikaye. onunla buluştuğumda 1.30pm idi, ayrıldığımızda 7pm. kahveler mi içilmedi, sohbetler mi edilmedi. dididi... akşamına sergio ile önce daha reformist bir sinagoga gittik, oradan da arkadaşlarıyla akşam yemeğine. bu arada sergio ile yaş ortalamamı 60a düşürdüm:) yemekteki arkadaşlarından biri dedi ki, 11de konsere gideceğiz, fazladan biletimiz var, gelmek ister misin? sizce ne demiş olabilirim? evet, beni iyi tanıdınız:) 

fernando cabrera - punto muerto - güzel müzik dinlemek isteyenler tıklasın

ben montevideo'da şu an sizle paylaşmak istemediğim birkaç büyülü an içinde bulundum. hani kendinizi bir filmin içinde hissettiğiniz, kendinizden soyutlandığınız, kalbinizin sonsuz mutlulukla dolduğu. bu konserde de oldu. bülent ortaçgil sever misiniz? müzik evrensel diyorsanız ve ne dediğini anlamak gibi bir derdiniz yoksa -ki google translate denen bir şey var artık- bence bir şans verin. 

hatta canım çekti, dileyen tıklasın - no te va gustar & fernando cabrera - el instrumento

sene 2012, bordo'dayız iremle, sokaklarda kaybolmuş geziyoruz. ben bir şarkı duydum, ispanyol ritmi, belli. shazaam yapalım dedik internetimiz yok diye yapamadık. ben sözleri duymaya çalışıyorum, işlek bir yol kelime ya da cümleleri seçemiyorum. tek çare kapıyı çalmak. çaldım tabi, şarkının adını grubu sorup gideceğim. ama müziğin sesi o kadar yüksekti ki kapıyı kimse açmadı:( kös kös otele döndüğümüzü hatırlarım ama yeni teknoloji akıllı. kaydetmiş meğerse. grup uruguaylı çıkmasın mı!!! hayat garip tesadüflerden oluşuyor. canım abim sağolsun, ertesi gün no te va a gustar adlı grubun diskografisi elimdeydi. görünce ki no te va gustar, fernando cabrera ile düet yapmış... mutluluk ve küçük şeyler ilişkisi... 

devam! 

cumartesi akşam noche israelí (israel gecesi), cemaat düzenliyor. tabi ki gideceğim. rosana ve mark da gelecek. dans var, içki var, falafel ve döner var. var da var... 


bu insanlar bana ne iyi baktılar be. can bunlar, can!
uruguay'da bence güzel müzik dinliyorlar. otobüste, restoranda, bu gecede de. güzel müzikten kastım benim dinlediğim müzik tabi ki de:) queen, beatles, sting, ace of base, unuttuğumuz ve aklımıza gelmeyen daha nice 80ler, 90lar. hastasıyım! israel gecesi ama bu, en başta horalar mı tepmedik, hava nagilalarda mı dans etmedik...
mavi gömlek rivka, sağındaki beyazlı rosana:)
şimdi bu organizasyonun her organizasyon gibi sıkıntıları vardı. ama en büyük sıkıntısı neydi biliyor musunuz? 



   
içki bölümüne bu zibidileri koymuşlar!!! ajajajajaja:) dedim, suratımı hatırlayın ben daha buraya çok geleceğim. içki bedava değil he, paralı... idi. en son ama en en son çocuklarla bir şişe vodka devirdiğimizi, pist yerine içki yerinde bu zibidilerle dans ettiğimi hayal meyal hatırlıyorum. 24ünde parti var gelsene dediler. yokum, olaydım tehey tehey. 

şu yaş ortalamasına bir denge bulsam ya artık! 

tabi bu sırada, rosana ve mark beni bırakıp gitmişler, ajajaja:) rafael ile karısının başına kaldım... eve vardım mı, vardım, sorun yok. dünyanın bir ucuna geldim değişen bir şey yok. her yerde rezilim, epey istikrarlıyım ama:) ah murat hoca, yoksun ki... 

tüm bu civcivin ortasında, martin mesaj atmasın mı? atatürk havalanında suriyeli bir aileyi gözaltına almışlar. alırlar tabi, vizesiz niye seyahat ediyorsun? hem sanane elin uruguayı? martin şimdi sırası mı allah aşkına? diyemedim, hepsi içimde patladı. ama şunu bilirim insan sarhoşken bırak suriyeli aileyi kendini bile kurtaramaz.